TARİH:
07 Haziran 2024
Varlığa Yer Veren Açıklık: Khōra / Chora / χώρα
Antik dünyanın önemli düşünürlerinden Platon’un ilk olarak Timaios diyaloglarında bahsettiği khōra, “nesli olan her şeye bir mesken veren, ((…))bir şeyin olduğu alan veya herhangi bir jenerik yerdir.” 20. yüzyılın ortasına gelindiğinde ise Alman düşünür Martin Heidegger, bu kavramı modern dünyanın ontolojik sorunsalına, bir başka deyişle varlık sorununun tam merkezine taşır ve Khōra’yı “((…)) içinde varlığın meydana geldiği veya gerçekleştiği bir açıklık” olarak yorumlar. Khōra, varoluşa gelecek şeylere, köprü işlevi görür. Diğer bir deyişle, özü her nesneye ev sahipliği yapar; içine giren nesneyle entegre olur ve harekete geçer. Bu nedenle khōra, tüm tekilleri içinde barındıran ama kendisi tekil olarak kabul edilmeyen yerin adıdır. Hareketin, değişimin, farklılaşmanın nedeni olduğu gibi kendini oluşturan unsurların ayrımı ve var oluş nedenidir. Mitostan logosa, kavranabilir olandan duyumsanabilir olana geçişe vesile olan khōra esnektir ve şekilsizdir. Bu bakış doğrultusunda, İzmir ilinin sürdürülebilirlik anlamında uzun soluklu ve belirli bir koordinasyon içinde götürmeye çalıştığı projelerine “yer” üzerinden bir söylem geliştirmeye vesile olacak, bağlamla ilişkisini güçlendirecek sürdürülebilir bir değişimin kendine dayanak bulduğu bir felsefi yaklaşımdır. Bu çerçevede, khōra’nın kapsayıcı, koruyucu, hazne benzeri özelliklerini, kollayıcı, şefkatli, doğurgan karakterini fiziksel bir metafora dönüştürerek, İzmirlilere başka bir olasılığın, iklim duyarlı bir mekânsal-dönüşümün mümkün olabileceğini gösteren bir “zihinsel aralık” inşa etmek, jeo-düşüncenin yeşereceği, yeniden-doğallaştırılmış “anklav” benzeri bir vadi yaratmak projenin temel hedefi olarak benimsenmiştir.
Bu bakış doğrultusunda çoğalan,
-Hiper-yoğun metropoliten ortamlarda sürdürülebilirlik ideali nasıl hayata geçirilebilir?
-2050 yılında 8 milyonluk dev bir megalopolise dönüşecek İzmir’de “sürdürülmesi gereken” öncelikler nelerdir?
-Kırsal alanın orta yerinde değil de insan-yapımı kent içi bir parselde, örnek teşkil edecek ne tür onarıcı ve iyileştirici müdahaleler gerçekleştirebilir?
-Metropolün orta yerinde, gökdelenlerin arasında sıkışıp kalmış, zeminine beton dökülmüş, kıyısı insan yapımı müdahalelerle hırpalanmış bu antroposantrik terrain vague nasıl yeniden-doğallaştırılabilir, koparılmış bağlantıları nasıl yeniden ilişkisel, bağlamsal ve anlamlı kılınabilir?
soruları tasarım sürecinin dinamiklerini belirlemiş, alana ve sürdürülebilirlik olgusuna yaklaşımında bir paradigma değişimini gerekli kılmıştır. Paradigmayı Değiştirmek: Şefkatli Kent ve Onarım Kültürü
Günümüzde sürdürülen ekonomi-politik anlayış nedeniyle hızla özelleştirilen kamusal alanlara, doğal ortamlara ve kıyı alanlarına erişimin giderek azaldığı bir zaman aralığında, mekânsal adaleti sağlayacak feminist perspektif ve ekoeleştirel çerçeveden bu alana bakıldığında, “yaşanmaya değer bir hayat elde etmek”, ücretli ve ücretsiz çalışmanın her unsuru tarafından şekillendirilen bir “günlük yaşam standardı geliştirmek” için “hayatın sürdürülebilirliği”nin ön plana alınması çağrısında bulunuyoruz.
Bu bakış açısı bizler için, kenti feminist bir perspektiften yeniden düşünmeyi, sosyal ve politik olarak kısıtlayıcı üretim gerekçeleri üzerinden mekânlar yaratmamak anlamına geliyor. Bunun yerine, orayı kullanacak kişilere daha fazla önem veren ilişkiler, imkanlar ve ortamlar hakkında düşünmeye başlamak, herkesin diğer insanlara bağımlı olduğu bilincinin yerleştirilmesi ve “özenin kolektif bir sorumluluk” olarak yaygınlaştırılması öncelikli hale gelmektedir. Bu nedenle, kentsel mekânın planlanmasında ve kamu yatırımları söz konusu olduğunda önceliklerde “özen ve duyarlılık” odağında köklü değişiklikler yapılması gerekir. Şefkatli Şehir (The Caring City), müşterek alanların suistimal edilmediği, kentlilerin özelleştirilmiş kıyı mekânlarından, kendi kamusal-müşterek mekânlara adil koşullarda erişebilmesini talep eden, bir yandan farklı yaşam döngüsü aşamalarından geçtiğimizi kabul eden, diğer yandan çeşitliliği ve özeni hesaba katan bir kentsel paradigmadır.
Böylesi bir paradigmadan bakıldığında şefkatli şehir, gündelik hayatın giderek zorlayıcı hale gelen döngüsünü kentliler için kolaylaştırmak üzere kullanıcılarına tüm fiziksel ve kamusal destekleri sağlayan bir duyarlı şehir anlayışı sunmayı önceler. Bu “özen ve duyarlılık”, bağımlı veya dezavantajlı kişilerin özerkliklerini teşvik etmeye ve aynı zamanda insanların günlük yaşamlarının farklı alanlarını dengelemelerine de olanak tanır.
Özen ve duyarlılığı yaygınlaştırmak, yeni bir sahiplenme kültürünü geliştirmek üzere İzmir Sürdürülebilirlik Merkezi’nin kentliler için bir farkındalık merkezi olmasının yanı sıra, ulusaşırı (Urban Green-Up, RURITAGE, Re-Value…vb.) ve ulusal ölçekteki yönetişimsel ittifaklar (İZSKGA-İzmir Sürdürülebilir Kentsel Gelişim Ağı, Sasalı BioLab-Sasalı İklim Duyarlı Tarım Eğitim ve Araştırma Enstitüsü) yoluyla deneyim ve bilgi transferlerinin yapıldığı, yerel halkın ve ilgi gruplarının karşılaşacakları, bilginin, aktörlerin ve ağların kesişeceği bir HUB olarak düşünüyor, “komünite ekolojisi” oluşturmak anlamında önemli bir jeneratör görevi üstleneceğini öngörüyoruz.
Proje Türü:
YARIŞMA
Proje Tipi:
OFİS
Proje Yeri:
İZMİR
Yapım Yılı:
2023
Danışmanlar:
Edip Öz
Danışmanlar:
Uğur Yılmaz
Danışmanlar:
Cemal Coşak
Danışmanlar:
İpek Akpınar
Tasarım Ekibi:
Pelin Kutsal
Tasarım Ekibi:
Asude Yokuş
Müellifler:
Deniz Güner
Müellifler:
Hayriye Eşbah Tunçay
Müellifler:
Dürrin Süer
Müellifler:
Metin Kılıç
Proje Ofisi:
HET Peyzaj
Proje Ofisi:
M artı D Mimarlık
Yardımcılar:
Hande Beril Küçükler
Yardımcılar:
Nergis Şenkaya
Yardımcılar:
Aybüke Yarbasan
Yardımcılar:
Zeynep Karaman
Yardımcılar:
Buse Ezgi Er
Yardımcılar:
Miray Dindar
Yardımcılar:
Cana Romano Akyüz
Yardımcılar:
Buse Aydoğdu
Toplam İnşaat Alanı:
9916m²
Yorum yapmak için giriş yapmalısınız. GİRİŞ YAP / KAYIT OL