Mimarlar Neden Siyah Giyer?

TARİH:

12 Haziran 2023

MİMARLAR NEDEN SİYAH GİYER?

Prof. Dr. E. Tayfun Taner


MİMARLAR NEDEN SİYAH GİYER?

Mimarların mutlaka siyah kıyafetler giymeleri gerektiği şeklinde bir kural veya beklenti yoktur. Ama çoğunun siyah giysileri tercih ettikleri genel bir doğrudur. Birçok sahne sanatçısı gibi, çoğu mimar bu rengi tercih eder – tabii eğer siyaha renk denebilirse. Ama neden? Mutlaka bir nedeni olmalıdır. Bu yazımda meseleyi araştıracak, konunun içinde gezinecek ve nedenlerini sorgulayacağım.

Siyah Giyinenler

Uzun bir süredir TV2’de Aykut Köksal “A.K. ile Mimarlık Söyleşileri” adlı bir program yapıyor. A. K. konuklarına sorular yöneltiyor, davetli mimar misafirleri ise görüşlerini açıklıyor. Tasarımcılar çalışmaları üzerine yorumlar yapıyorlar. Bazen A.K. da yorum yapıyor. Son derece ilginç bir program. Şimdiye kadar Nevzat Sayın, Cengiz Bektaş, Şevki Pekin, Han Tümertekin, Can Çinici ve Kerem Erginoğlu ile Hasan Çalışlar ikilisi gibi bazı tanınmış mimarlar programa konuk oldular. Mesleğe ilgi duyanlar açısından son derece ilgi çekici ve eğitici bir program. Kanımca mimarlık öğrencileri bu programı mutlaka izlemelidir.[1] Çünkü içeriği eğitici mesajlarla yüklüdür.

Programın dikkat çekici taraflarından biri, konukların hepsinin, A. Köksal gibi, simsiyah giyinmeleri. Çok ender de olsa, bazen aykırı davrananlar çıkıyor. Davetlilerden bunu Aykut bey talep ediyor olmalı diye düşünüyorum. Aksi halde, birkaç konuk renkli giyinip gelebilirdi. Program beyaz fon üzerinde, yani sonu olmayan veya mekân tanımlamayan bir boşlukta (tamamen beyaz bir ortamda) yapılıyor. A. Köksal ve konuklar metal çerçeveli ve kırmızı deriden koltuklarda oturuyorlar. Marcel Brauer tasarımı olan bu koltuk sahnede yer alan tek renk: sadece koltukların oturma yerleri kırmızı.[2] Yani, fon beyaz, koltuklar metal ve kırmızı ve insanlar siyah giyimli. Gayet yalın, tarafsız ve seyircinin ilgisini dağıtmayan bir sahne tasarımı. Ama neden her konuk siyah giyimli? Bu simgeleşmiş bir renk mi? Siyah giysiler gerçekten mimarların birinci, bazılarının tek tercihi mi?

Siyah, herkes bilir, matem rengidir. Kökeni İslam değil, Hristiyanlık olmalıdır. Hatta siyahın matem rengi olarak kullanılması çok daha öncelerine, Roma İmparatorluğu dönemine kadar eskiye dayanmaktadır.

Ortodoks veya Katolik hanımlar eşleri öldükten sonra en az bir yıl boyunca siyah giyer ve sevdiklerinin ardından yas tutarlar. Matem süresi dört yıla kadar uzayabilir. Örneğin, Yunanistan’a veya Gürcistan’a gidenler sokaklarda böylesi kadınlardan yüzlercesini görür. Ayrıca, tüm Hristiyan erkekler cenazelere siyah elbise ve kravatla giderler – bayanlar da siyaha bürünür. Hristiyan papazlar sokaklarda uzun siyah giysileriyle dolaşırlar. Müslüman ülkelerde de siyah matem rengi olarak kullanılmaktadır. Siyah üzüntü ve kederi, ayrıca ölene saygıyı ifade eder.

Aksine beyaz, saflık, temizlik ve arınmışlık simgesidir. Mekke’ye hacca veya umreye gidenler, giysilerinden arınır, kadın veya erkek herkes beyaz “ihrama girer”. İhram bir elbiseden ziyade, erkekler için beyaz, dikişsiz ve iki parçalı bir örtüdür. Kadınlar da beyaz örtüler giyerler. Böylece tüm hacı adayları kibir, gurur ve gösterişten uzaklaşır – herkes eşit ve kardeş görüntüye bürünür. Beyaz giysi hac süresince mekâna ve yaşanan sürece bir saygı ifadesi taşır.

Matem Renkleri

Matem rengi bazı Avrupa ülkelerinde geçmişte beyazdır. Örneğin, İspanya’da bir dönem öyleymiş. Hinduizm ve Budizm’e inanan bazı Doğu ülkelerinde de matem rengi yine beyazdır. Beyaz saflık ve masumiyeti ifade eder. Fakat geçmişte Mısır’da matem rengi olarak sarı renk kullanılmıştır. Gana’da ise bu renk kırmızıdır. İngiltere’de matem tutanların, yas tutmaya başlamalarından bir süre sonra, giysilerinin mor ve gri renklere dönüştüğü görülmüştür. Müslüman ülkelerine siyahın matem rengi olarak girmesi, doğuşu 622 (Hicret) sene önce olan Hristiyanlıktan geçmiş olmalıdır.

Tarih kitapları Osmanlı döneminde cenazelerde ve sonrasında siyah rengin matem rengi olarak kullanıldığını açıklamaktadır. Oysa, siyah İslam’da şerle, günahla ve şeytanla ilişkilendirilmiştir. Müslümanlar en çok beyaz giysileri tercih etmiştir. Çünkü Müslüman ülkelerin hepsi dünyanın sıcak ve kurak coğrafyası üzerinde yaşar. Beyaz güneşi yansıtır, giyenleri serin tutar. Beyaz temizlik, saflık ve masumiyetin rengidir. İhrama giren kalabalık bir topluluk Kâbe’nin çevresinde beyaz bir bulut halinde ve saat yönünün aksi istikametinde dönerler. Ayrıca, hadislerde Müslümanlara beyaz giymeleri öğütlenmiştir.[3]

Siyah “gücü ve tutkuyu ifade eder”. Bazı kültürlerde siyah giderek asaletin rengine dönüşmüştür. Oysa, Avrupa’da ve hatta geçmişin Osmanlı ve İran İmparatorluklarında asaletin rengi kırmızıdır. Padişahlar kırmızı ve altın ve gümüş işlemeli, değerli taşlarla ve incilerle süslenmiş kaftanlar giymişlerdir. Kimi zaman bu tür değerli giysileri yabancılara da hediye olarak vermişlerdir.[4] “Kırmızı Batı’da aşkı, Roma’da fethi, Kızılderililerde tutkuyu, Japonya’da mutluluğu temsil eder”.[5] Buradan anlaşılmaktadır ki, renkler farklı coğrafyalarda ve kültürlerde farklı anlamlar kazanabilmektedir. Peki o zaman, coğrafyaya veya kültüre bağlı olmaksızın, tüm dünya mimarları neden siyah giysileri tercih etmektedir?

Siyah nötr veya tarafsız bir renktir. Hatta renk olup olmadığını bile tartışanlar vardır. Çünkü siyah bütün ana renkler karıştırılınca ortaya çıkar. Diğer renklerin içindeki siyah miktarı arttıkça renklerin tonu koyulaşır, içlerine beyaz girdikçe renklerin tonu açılır. Siyahın nötr olması acaba öncelikle bir tarafsızlık ifadesi midir? Yani, siyah giyen kişi şu veya bu partiyle, siyasal iktidarla veya tarikatla ilişkilendirilememektedir. Hitler ve Mussolini’nin faşist iktidarlarında siyah adeta temsili bir renk olmuştur. Parti taraftarları siyah giyinmiştir. Siyah, ne kırmızı ve turuncu gibi günbatımında bağırır, ne de sarı renk gibi öne çıkar. Siyah gecedir, karanlıktır, kasvettir. Siyah ateş değil, küldür – yanmış odun, petrol veya kömürdür.

Ancak, siyah “asil” bir renktir - Çünkü yanına herhangi bir rengi kolaylıkla kabul eder. Yani, onun yanına herhangi bir renk yakışır – sarı, kırmızı, yeşil veya mavi. Asla yanındaki renkle uyumsuzluk yaratmaz. Siyah elbisenize istediğiniz renk ve parlaklıkta aksesuarlar kullanabilirsiniz. Diğer renklerin tümü mutlaka bir mesaj taşır: yeşil doğadan gelen dinlendirici bir renktir; kahverengi toprak ve berekettir; pembe dişiliği yansıtır. Pembe küçük kız çocuklarının rengidir – saflığı yansıtır…

Renklerin Diğer Anlamları

İngiltere’de kraliyet/asalet rengi mor veya erguvandır – menekşe (veya violet) rengi değil. Birçok bayan parlamenter günümüzde dahi bu renk giysiler giyer veya erkekler mor renkli kravat takarlar. Bu renge olan tutkunun da tarihi nedenleri vardır. Çünkü XV. ve XVI. yüzyıllarda kumaşları mor renge boyamak için Lübnan’dan özel bir renklendirici getirilmiş ve kumaşları boyama işlemi son derece pahalı bir iş olmuştur. Böyle olunca sadece kraliyet ailesi ve çok zenginler bu renkte giysiler kullanabilmiştir. Hatta, Kraliçe I. Elizabeth bir tarihte saray erkânı dışındaki halkın bu renkte giysi giymesini yasaklamıştır.

İran ve Osmanlı topraklarında kırmızı renk saltanat mensupları tarafından kullanılmaktaydı. Büyük olasılıkla o dönemde kumaşları kırmızıya boyamak yine zahmetli ve pahalı bir işti ve bu rengin toplumsal değeri o nedenle yüksekti. Avrupa’da sadece aristokrasinin giyebildiği kırmızı giysiler halk ve burjuva sınıfı için yasaklanmıştı. Ayrıca, o dönemde yarım metre kırmızı kumaş bir kilo külçe altına eşdeğer fiyattaydı.[6] Kırmızı kandır, bu nedenle de candır. Kırmızı başkaldırıyı, devrimleri çağrıştırır. Eski Sovyet Rusya’nın bayrağı kırmızı üzerine orak ve çekiçlidir; Çin’in günümüzde beş yıldızlı kırmızı bayrağı vardır.

Biliyoruz ki, Türk çinilerinde kullanılan “mercan kırmızısı” renk de bir Osmanlı icadıydı ve tüm yabancılar tarafından pek beğenilmiş ve kıskanılmıştı. Söz konusu kırmızı renk bir dönem görülmüş, ardından (belki onu yaratan ustalar ölünce) sırra kadem basmıştı. Benzer bir öykü Türklerin kendi adını verdiği ve özellikle çinilerde kullanılan camgöbeği rengiyle ilgilidir – Batı dünyası buna “türkuaz” adını vermiştir.

Çöllerin bulunduğu sıcak Arap ülkelerinde yeşil, mavi ve kırmızı en çok kullanılan renklerdir. Bu bir rastlantı değildir. Suyun kıt ve değerli olduğu yerlerde mavi renk öne çıkar. Tunus şehrindeki “Sidi bu Said” bölgesindeki yapıların tüm ahşap aksamı maviye boyalıdır. Yine içme suyu kıt olan Ege’deki Yunan Adalarındaki yerleşmelerde, beyazın yanı sıra, mavi hâkim renklerden birisidir. Yunan bayrağı da mavi-beyazdır. Arapların yeşil renge olan ilgisi ülkelerinde pek az bulunan ağaçlarla ve bitkilerle ilgilidir. Yeşile olan hasret yine yapıların ahşap aksamının renklerine yansımıştır. Ve üçüncü renk olan kırmızı ateşi sembolize eder. Su, toprak, bitkiler ve ateş birlikte binlerce yıldır insanların karınlarını doyurmuş, yaşamlarını sürdürmelerine olanak tanımıştır. Bu dört renk Arap şehirlerinde sürekli öne çıkar.

Osmanlı döneminde de renklerin mimaride anlamları vardır. Padişahlar ferman yayınlayarak gayri-Müslimlerin Boğaz’daki yalılarını Müslümanlardan farklı renklere boyamalarını emretmiştir. Kırmızı (veya aşı rengi) devlet mensuplarının yalılarına aittir. Gayrimüslimler gri ve tonlarına boyamıştır. Hatta böyle yapmayanlara sürgün gibi ağır cezai hükümler getirilmiştir.[7] Böylece hangi yapılarda Hristiyanların oturduğu dış görünüşlerinden dahi hemen algılanabilsin istenmiştir. Aynı tavır insanların giydikleri giysilere de uygulanmıştır. Kimilerinin ata binmesi, kimilerinin kürklü elbise giymeleri yasaklanmıştır.

Siyah insanı zayıf gösterir ve kir kaldırır. İsli, paslı ve pis işlerle uğraşanların giysileri siyah ise, kumaş üzerine bulaşmış olan kir gözükmez. Yatay çizgili giysiler insanları olduğundan kalın gösterirken, düşey çizgiler ve siyah renk daha ince gösterir. Acaba çoğu çalışmasını masa başında yapan tasarımcı mimarlar, böyle yaparak biriktirdikleri kilolarını mı gizlemek istemektedir?

2016 Mart ayındaki ölümünden önce çok kilolu olan Zaha Hadid’in yine aynı nedenle uzun ve siyah elbiseler giydiğine kuşku yoktur – o mutlaka aşırı kilolarını gizlemek istiyordu. 1970’li yıllarda çok ünlü olan Yunan asıllı Demis Roussos da siyah ve bol kaftanlar giyinirdi. Çünkü çok şişmanlamış ve 147 kiloya çıkmıştı. Ancak, İslam’da daha çok günahla, şeytanla ve kötülükle ilişkilendirilen siyah, daha çok sayıdaki ülkede asaletin simgesi olmuştur.

Konserler veren orkestralarda enstrüman çalan müzisyenler hep siyah giyerler. Bu belki de dinleyicinin dikkati çalanlar üzerinde değil de, çalınan müzik üzerinde yoğunlaşsın diye istenir. Solo konserler veren dünyaca ünlü piyanistimiz Fazıl Say’ın da her sahneye çıkışında siyahlara büründüğü görülür.

Geçmişten günümüze makam otomobillerinin rengi siyahtır: Valiler, bakanlar, rektörler ve cumhurbaşkanları hep siyah renkli resmi araçlara binerler. Siyah üst yönetim makamlarını ve yöneticileri temsil eder.

Hem Batıda, hem de Doğuda, beyaz saflığın ve masumiyetin rengidir. Gelin adaylarının gelinliklerinin beyaz olması rastlantısal değildir. Gelinlikler yakın bir zamandan beri renklenmeye başlamıştır. Siyah renkle gelenekselleşen protokol sembolü, ülkemizdeki vatandaşlar arasında yaygınlaşan bir tercihe dönüşünce, ülkemizdeki tüm kaliteli otomobil sahipleri siyah rengi arar olmuştur. Birkaç sene öncesine kadar siyah otomobiller ülkemizde adeta bir tutku halineydi. Siyah asil görünüşlüdür ama otomobillerin üzerindeki tozu toprağı hemen gösterir. Eğer çalışanlarınızın arabanızı her gün yıkayabileceği bir iş yeri sahibi değilseniz, siyah otomobillerin bakımı kahredici olabilir. Kaldı ki çok güneşli ve yazın sıcak olan Akdeniz ve Ege koşullarında siyah arabalar, gölgede park edilemezlerse, aşırı derecede ısınırlar. Günümüzde siyah otomobil modası tersine dönmüştür: yaklaşık geçtiğimiz beş-on yıldır, belki de haklı olarak, herkes beyaz otomobil satın almayı tercih etmektedir.

Doğada bulunmayan siyah renk karanlığı ifade eder – maviye ve yeşile kıyasla kasvetlidir. Hiç ışık almayan yerler ölümü anımsatır – tarihi Osmanlı zindanları gibi. Oysa güneş ışıktır. Işık ise neşe ve yaşam demektir. Rönesans döneminin koyu renkli karanlık tabloları onları yapan ressamların kullandıkları kiliselerinin içi kadar kasvetlidir. Oysa Manet, Monet, Van Gogh, Renoir ve diğer Empresyonist ressamların tabloları renk, ışık, neşe ve dolayısıyla yaşam doludur. Bunlar canlıdır - insana yaşam sevinci kazandırır.

Kitabı da Var(mış)

Eureka!! Yeni buldum. Konumuz olan mimarların siyah giyinmesiyle ilgili küçük bir araştırmaya giriştiğimde Cordula Rau adlı ve Alman uyruklu bir bayan mimarın aynı konuya merak sardığını ve bir kitap yazdığını keşfettim.[8] Yazara mimarların neden siyah giydiği sorusu bir sanayici tarafından yöneltilince, mesele onun da ilgisini çekmiş. Yazar Rau dünyaca ünlü 100 kadar mimar ve tasarımcıya “mimarlar neden siyah giyer” sorusunu yöneltmiş. Ardından bu insanların kendi el yazılarıyla verdikleri yanıtları bir araya getirerek yayınlamış. Anlaşıldığı kadarıyla, bu kitap sanayicinin sorusuna bir yorum getirmekten ziyade, ünlülerin el yazılarını ve imzalarını sergileyen bir belgeler derlemesi gibidir. Yazarın kitabında yer alan bazı yanıtları yukarıda zaten kısmen aktarmış bulunuyorum.

Bir ifadeye göre “yaratıcılık yönleriyle” ve “gelişmiş görsel kültürleriyle” zaten renkli olan dünyalarını mimarlar giydikleri siyah giysileriyle yatıştırmakta, hatta yaratıcılık yönlerini kamufle etmektedirler.

Bir başka iddiaya göre mimarlar siyah giyerler, çünkü iş piyasasında yedikleri kazıklar nedeniyle sürekli matemdedirler!

Siyah giyinmenin mimarların ortak bir tarzı/tavrı olduğunu söylemek zordur. Siyah giyinenler belki de sürekli sahnede (piyasada) olanlardır. Mimarlık eğitimi içinde olan meslektaşlarımızın siyah giyinme gibi bir heves veya endişeleri görülmemektedir. Mimarlık öğrencilerinin de böyle bir hevesleri olduğu sezilmemektedir.

Dünyadaki çeşitli meslekleri temsil eden renkler ve giysilerden söz etmek zordur.

Türkiye’nin Siyahı

Her nedense, Türk toplumunun renklerle arası iyi değildir. İnsanların topluca bir arada bulundukları futbol veya voleybol maçlarına gittiğinizde veya metroya binip çevrenize baktığınızda siyah, kahverengi ve lacivert gibi koyu renklerin giysilerimize hâkim olduğunu görürsünüz. Belki kir tuttuğu için renkler böyledir. Oysa Batı toplumlarının benzer yerlerindeki insanlar rengârenk giyinirler. Seksen yaşındaki bir Amerikalı beyefendi kırmızı ve ekoseli bir kumaştan dikilmiş pantolon giymekten kaçınmaz. Bizde asla böyle bir erkek göremezsiniz. Ya milletimizin çektiği sıkıntılar giysilerimizin rengine yansımaktadır, ya doğası çok renkli olan ülkemizde böyle tercihler yapmak hevesi yoktur, ya da sık yıkanması gerekmediği için bu renkler tercih edilmektedir. İncelemeye değer bir konudur.

Ülkemizin çok sayıdaki sanatçısı da siyah giysileri tercih etmektedir. Sanatçı dediğimiz insanlar arasında talkshow’cular, sinema oyuncuları, gösteri sanatları yönetmenleri ve moda tasarımcıları gibi çeşitli sanat işleri yapan insanlar vardır. En dikkat çekenlerin başında belki moda tasarımcısı Neslihan Yargıcıve Cem Yılmaz gelir. Yargıcı’ya “neden siyah ” diye sorulduğunda, kısa ve net bir yanıt vermiş: “Vaktim yok. Ne ile neyi giyerim diye uğraşmıyorum. Giyinip sokağa çıkıyorum.” Yargıcı bir TV programında 16 yaşından beri aynı şekilde giyindiğini söylemiş. Açıktır ki, o da yıllardır “simgesel bir tarz” yakalamak peşindeydi – yani, insanların beyninde derhal onu çağrıştıracak bir stil yaratma peşindeydi.

Siyah giyinen diğer sanatçılardan şunlar sayılabilir: Sinan Çetin, Mustafa ve Yılmaz Erdoğan, Bilgin Gökberk, Simay Bülbül ve Özgür Mansur. Moda tasarımcısı olan son ikisinden S. Bülbül siyahın “güç ve tutkuyu temsil ettiğini”, Mansur ise “daha karakteristik ve güçlü gösterdiğini” söylemişler. Bir başkası daha “asil ve güçlü görünmek için” demiş. Siyah belki de “ilgiyi giysiden alıp kişiye, onun beden diline ve söylediklerine yönelttiği için” mimarlar adına doğru bir seçimdir.

Bir dönemlerin gözde “talk-show”cusu Okan Bayülgen de giderek kararan renklere bürünmüş, hatta sonradan giydikleri tamamen siyah olmuştu: siyah gömleğe siyah kravat, bu ikisine de siyah bir ceket. Bir ara sürekli giydiği siyah paltosuyla acaba o da “bir tarz” peşinde miydi? İzmir Operası için açılan ulusal mimari proje yarışmasında çalışması birinci seçilen Mehmet Kütükçüoğlu da siyahı seven Türk mimarları arasında bulunuyor. Onu çoğunlukla siyaha bürünmüş olarak görüyoruz.

Cem Yılmaz’ın da benzer biçimde düşündüğü söylenebilir: seyircinin ilgisi başka şeyde değil, sanatçının üzerinde, onun söylediği sözler üzerinde olmalıdır. Sinan Çetin’in 200’den fazla siyah t-shirt’ü varmış; elbise dolabındaki her şey siyahmış. Sonuçta, açıktır ki, sadece mimarlar değil, toplumla yüzleşen birçok sanatçı siyah giysileri tercih ediyor. Yukarıda sözü edilen C. Rau’nun kitabında bazı tasarımcılar da bulunmaktadır. Bunlardan şehir plancısı ve mimar Chrisoph Mackler şöyle demiş: siyah çünkü “mimarlar burjuvazi tarafından ‘gerçek sanatçılar’ gibi algılanma çabasındalar.” Bu görüşün de haklı yanı olduğu yadsınamaz.

Siyah giyinmek sadece ülkemizde değil, uluslararası sanat arenasında da benimsenmiş olan bir tavır. Bunlar arasından hemen hatıra gelenlerden biri 2019’un Şubat ayında ölen 85 yaşındaki ünlü Alman kökenli moda tasarımcısı Carl Lagerfeld’dir. Onda siyah giysilerin yanı sıra, her zaman yarım parmak siyah eldivenler, beyaz atkuyruğu saçlar, yüksek beyaz yakalı gömlekler, siyah gözlükler ve bir de pantolonun yanından sarkan zincirler vardı. Onun çizdiği amblematik tabloyu (veya sanatçının simgesel görüntüsünü) sadece siyah giysiler değil, bu unsurların tümü tamamlıyordu. Tüm giydikleri onun kişiliğini ve farklılığını tanımlamaktaydı – eskilerin deyimiyle, bu tarz onun “alamet-i farikası”ydı.

Neslihan Yargıcı’nın da gözlüksüz hiçbir görüntüsü yoktur. Gözlüklerini hiç çıkarmıyor. “Neden” diye soranlara “hislerimi ifade etmek istemiyorum” diyor. Poker oynayanların taktıkları koyu renkli gözlükler de aynı işi yapar: gözlük oyuncunun elindeki kağıtlardan doğan duygularını diğer oyunculardan gizler. Ancak, sadece siyah giyinenler açısından böyle değildir - çünkü siyah giysiler birtakım sorgulamaları ve dolayısıyla kişiliği ortadan kaldırır. Kimse “bu ceket ve gömleğe böyle bir kravat takılır mı” sorusunu sor(a)maz: tıpkı eski ilkokullarımızda öğrencilerin tek tip beyaz yakalı siyah önlük veya hapishanelerde mahkûmların tek tip tulum giymeleri gibi. Geçmişteki siyah ilkokul önlükleri bilerek tasarlanmıştır. Bu tarz zengin ve fakir çocukları arasındaki farklılıkları gizlemiştir. Sanatçılar tarafından izleyicilere verilen mesaj açıktır: “ilgini giydiklerime verme; sözlerimi (veya müziğimi) dinle ve beni izlemeye devam et”.

Son Birkaç Söz

Sanırım mesele yeterince açıklığa kavuştu. Renkler âlemine girince insan derin denizlerde kayboluyor. Uygulama içinde olan mimarlar ve renkle çalışan veya işlerinde çok renk kullananlar bilirler ki bu gerçekten zor bir konudur. Bir mimar için tasarladığı binasının dışında kullanacağı renk tercihleri, müşterisi ile arasında, cinayetle sonuçlanan bir sürece kadar varabilir!

Tarafsız olan siyah rengin asaleti tartışılamazdır. O her şeyle, her renkle yakışır. Moda tasarımcılarının kullanmaktan kaçamadıkları bir renktir. Mimarların da siyah giymeye devam etmelerinde bence hiçbir sakınca olmadığı gibi çeşitli yararlar vardır. Siyah onlar için zaten sembolik bir anlam kazanmıştır.

Ey mimarlar! Eğer yoksa şimdi gidip kendinize hemen siyah renkli bazı giysiler satın alın.



[1] Program güzel olmasına güzeldir de, Aykut bey işe snobizm katmaya çalışmayıp daha doğal davranabilse ve konuşabilse fevkalâde olacaktır.

[2] Walter Gropius’un öğrencisi olan bu kişi söz konusu tasarımını 1925 yılında yapıyor. “Model B3 Sandalyesi” olarak da bilinir. Tasarımcı bu sandalyeyi rivayete göre Wassilly Candinsky için çizmiştir. Bu nedenle adı “Wasilly Koltuğu” veya Sandalyesi olarak da bilinir. 95 yıl önce yapılmış olan bu tasarım bugün yapılmışçasına modern görünümlüdür.

[3] H. Akyüz, “”Hz. Peygamberin Hadislerinde Renklerin Dili”, At. Üniv. İlah. Fak. Der. No: 41, 2014 için bakınız: htpps://dergipark.org.tr/download/article-file/31212

[4] Alfon Delamartine’in Osmanlı Tarihiadlı uzun eserinde böyle giysilere çok sık değinmeler bulunur.

[5] H.Akyüz, a.g.e.,s.374.

[6] www.fotpgrafya.gen.tr/TR,1795/renklsrden-kirmizi-... Bu dönemdeki benzer fiyatlandırmalara kanmamak gerekir. Bunlar farklı bir dönemi yansıtır. Örneğin, ortaçağda ender bulunan tuz da altın fiyatına satılmış olan bir maddeydi.

[7] Bakınız: M.Sami Şimşek, İstanbul’un 100 Yalısı, İst. Büy. Bel. Yayını, 2013

[8] Kitabın adı: Why do Architects Wear Black, Springer, 2008.

ETİKETLER

E. Tayfun Taner

YORUMLAR

Yorum yapmak için giriş yapmalısınız.

Mimarlar Neden Siyah Giyer?

GÖRÜŞLERİNİZİ YAYINLAYALIM

GÖRÜŞ EKLE
SON
GÖRÜŞLER